'Kürt çocuk derste çaresiz'

'Kürt çocuk derste çaresiz'

Yılmaz Güneş çocukların Kürtçe, öğretmenin Türkçe konuştuğu bir sınıfta okudu. Öğretmenleri boş sınıfa ders anlatır gibiydi.

Yılmaz , yaklaşık 35 yıl önce Erzurum’un Ulucanlar Köyü’nde okula başladığında ‘İki Dil Bir Bavul’ filminin öğrencilerinden biri gibiydi. Çocukların Kürtçe konuştuğu, öğretmenin Türkçe ders anlattığı bir sınıfta eğitim aldı.

Tek kelimesini bile anlamadıkları bir dilde duyduklarını anlamlandıramıyorlardı. Öğretmen ise boş sınıfa ders anlatır gibiydi. Çaresizliğin getirdiği sessizlik az da olsa Türkçe bilen bir öğrenciyle bozuldu. Öğretmen önce konuyu Türkçe bilen öğrenciye anlatıyor, o da arkadaşlarına tercüme ediyordu. Yılmaz Güneş, ilkokuldan mezun olurken hâlâ Türkçe’yi öğrenememişti. Diğer arkadaşlarıyla arasındaki eğitim farkını kapatmak için yıllarca çalıştı. Şimdi 17 yıllık bir beden öğretmeni. Çalıştığı Diyarbakır’da hâlâ yüzlerce çocuk aynı sorunu yaşıyor.

‘Hayata geriden başladım’
Yılmaz öğretmen, kendi deyişiyle metrelerce geriden başladığı koşuda hep yenik hissetti. Eğitim Sen Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi olan 41 yaşındaki Güneş, ‘anadilde eğitim’e siyasi bir talep olarak bakıldığını ancak bunun yanlış olduğunu’ söylüyor. Sözünün doğruluğunu kanıtlamak için de başlıyor yaşadıklarını anlatmaya:

“Köyümüze hep Türkçe bilen öğretmenler geldi. Biz de Türkçe bilmiyorduk. 10 kardeştik. Ailede bir tek babam biraz Türkçe biliyordu. Okullar açıldıktan sonra ilk bir hafta içinde o çocuk aklımızla bile öğretmenlerin hayallerinin yıkıldığını görüyorduk. Sınıfta iletişim kurulamıyordu. Çat pat da olsa Türkçe bilen öğrenci sınıfta öğretmenlik yapıyordu. Dersleri aylar sonra kavrabiliyorduk. Kafamdan bir sürü şey geçiriyordum ama parmak kaldırıp da hiçbirini söyleyemiyordum. Ortaokula başladım, yine aynı sıkıntı. Hâlâ Türkçeyi tam olarak öğrenmemiştim. Okul müdürümüz sınıfta parça okutuyordu ama okuyabilen yok. Müdür, belediye başkanını çağırdı, ‘Çocuklar Türkçe bilmiyor, bu sorunu nasıl halleceğiz?’ demişti. Nihayet orta ikiden sonra eğitim hayatım hızlandı. Lisede Erzurum merkeze geldim. Sınıf arkadaşlarım gidip gezerdi, ben günde yedi -sekiz saat ders çalışırdım. Ailemde tek okuyan benim. İki kardeşimi okumaları için merkezdeki okullara göndermiştik ama dil sorunu yüzünden bıraktılar. İlköğretim gelişim çağıdır. Gelişimimiz sosyal, psikolojik olarak etkilendi. Hayata geriden başladık.”

‘Hâlâ Türkçe bilmeyen çok’
Güneş, yıllar sonra öğretmen olduğunda yine aynı sorunlarla karşılaştı. Ağrı, Erzincan ve Diyarbakır’da kendisi gibi yüzlerce öğrenci tanıdı. Bunca tecrübeden sonra öğretmen gözüyle yapılması gerekenleri şöyle anlatıyor:
“Doğru olan iki dili bir arada öğretmek. Merkezdeki okullarda dil sorunu yüzde 50- 60 ise kırsalda yüzde 80- 90. Öğretmen Kürtçe biliyorsa bu süreci çabuk toparlıyor. 6,7 ve 8. sınıfların dersine giriyorum. Zaman zaman Kürtçe konuşmak durumunda kalıyorum. Hâlâ Türkçeyi çok iyi konuşamayan öğrencilerim var. Türkiye’de yapılan tüm sınavlarda doğu illeri hep sonlarda yer alıyor. Niye? Baş sebep anadil. Ders seçmeli verilse ihtiyacı karşılamaz. Bir halk varsa anadili de vardır.”

Hayatın içinden bir film

Orhan Eskiköy ve Özgür Doğan’ın yönettiği ‘İki Dil Bir Bavul’, daha önce Türkiye’nin ‘doğu’suna hiç gitmemiş Egeli bir öğretmen olan Emre’nin; Türkçe bilmeyen çocuklara eğitim verme çabalarını ele alıyordu.

Tayini Şanlıurfa’nın bir köyüne çıkan Emre öğretmen, köye gittiğinde önemli bir sorunu olduğunu fark eder. Köydeki çocukların kısmı Türkçe bilmemektedir. Kamerasını olaylara müdahale etmeden, yalnızca yaşananları kayıt etmek için kullanan bol ödüllü film; bir yandan Kürt çocuklarının hiç bilmedikleri bir dille eğitim yaparken yaşadıkları sıkıntıyı; öte yandan, bütün iyi niyetine rağmen çocukların eğitiminde başarılı olamama korkusu yaşayan öğretmenin açmazlarını anlatıyordu.