Küresel riskler

Küresel riskler

WEF tarafından hazırlanan Küresel Riskler Raporu 2016, önümüzdeki 10 yılda gerçekleşmesi beklenen riskleri ve bu riskleri etkileyen trendleri tartışmaya açıyor.

İsviçre merkezli düşünce kuruluşu Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum, WEF) tarafından hazırlanan Küresel Riskler Raporu’nun (Global Risks Report) 11.’si, Perşembe günü yayımlandı.

Bu rapor, dünyanın genelini veya belli bölgeleri en çok etkileyen ve ekonomi, çevre, jeopolitik, toplum ve teknoloji olmak üzere beş alandaki riskleri tespit etme amacını taşıyor. Rapor, seçilmiş 742 uzman ile yapılan anketlerin sonuçlarına dayanıyor. Ortaya çıkarılan riskler ve bu riskleri etkileyen trendler, dünyanın gelecekteki on yılda alabileceği şekil konusunda fikir veriyor.

METODOLOJİ

WEF’in raporda ortaya çıkardığı iki temel kavramdan biri olan ‘küresel risk’, gerçekleşmesi durumunda on yıl boyunca birden fazla ülke veya sektörde önemli ölçüde olumsuz etkiye yol açabilecek ve şu an için belirsizlik içeren olay veya şart olarak tanımlanıyor. ‘Trend’ ise mevcut durumda gerçekleşmekte olan ve küresel risklerin etkilerini artırabilecek veya bu riskler arasındaki bağlantıları etkileyebilecek uzun vadeli değişimler olarak ifade ediliyor. Rapor, WEF tarafından yürütülen ‘Küresel Riskler Algı Anketi’nin sonuçlarından yola çıkılarak hazırlanıyor. Bahsedilen beş ana alandaki toplam 742 uzmanın yarısına yakını iş dünyasından seçiliyor. Uzmanların yüzde 15,6’sı akademi, yüzde 16.2’si sivil toplum kuruluşları ve 11.1’i kamu sektörü ve hükümet yetkililerinden oluşuyor. Katılımcı uzmanlara önceden tespit edilen 29 riskle ilgili olarak ‘önümüzdeki 10 yılda gerçekleşme olasılığı’ ve ‘gerçekleşmesi halinde küresel etki düzeyi’ soruları yöneltiliyor.  İki boyutta, 1 (düşük ihtimalli / zayıf etkili) ila 7 (yüksek ihtimalli / güçlü etkili) arasında verilen sayısal cevaplar derleniyor. Bu sorulardan yola çıkarak, anketin üzerinde durduğu başlıca konular olan risklerin gerçekleşme ihtimalleri ve olası - olumsuz - etkilerinin düzeyleri tespit ediliyor. Ancak anketin analiz derinliği, bu konularla sınırlı kalmıyor. Anket, söz konusu riskler arasındaki karşılıklı etkileşim ve bağlantıları da irdeliyor. Bu amaçla katılımcılardan, aralarında en kuvvetli bağlantıların bulunduğu 3 ila 6 arasında risk çiftlerini belirlemeleri isteniyor. Ayrıca, riskler ve trendler arasındaki ilişkilerin belirlenmesi için, katılımcılardan önümüzdeki 10 yılın küresel gündemini en çok belirleyecek 3 trend ve her bir trend için en fazla 3’er tane ilintili olduğu risk kategorisini seçmeleri bekleniyor.

SONUÇLAR

‘Olasılık’ ve ‘etki gücü’ eksenlerinde bir düzleme oturtulan 29 risk içinde, aynı anda hem ortalama olasılık, hem de ortalama etki gücünün üstünde kalan 9 risk unsuru tespit ediliyor. ‘İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin bertaraf edilememesi’, ‘büyük ölçekli ve zorunlu göçler’, ve ‘su kıtlığı’ kategorilerinin, her iki eksende de en yüksek sıralarda algılanan risk kalemleri oldukları gözlemleniyor. ‘Maliye krizleri’, ‘toplumsal istikrarsızlık’, ‘siber saldırılar’, ‘ülkeler arası anlaşmazlıklar’, ‘varlık fiyatlarındaki aşırı şişmeler’ ve ‘işsizlik’ hem yüksek olasılık hem de yüksek etki gücüne sahip diğer risk unsurları arasında yer alıyor. ‘Kitlesel imha silahlarının kullanımı’ ve ‘salgın hastalıkların yayılması’ gibi risk kalemleri, etki gücü yüksek olmakla birlikte gerçekleşme olasılığı diğerlerine göre daha düşük risk kategorileri olarak tespit ediliyor. Olasılıkları ortalamanın üstünde olduğu belirlenen ‘ekstrem iklim olayları’, ‘doğal felaketler’, ‘ulusal hükümetlerin başarısızlıkları’, ‘veri çalınması’ ve ‘yasadışı ticaret’ gibi risk unsurlarının küresel etki düzeylerinin, genel ortalamanın altında kaldığı görülüyor.

RİSKLER ARASI BAĞLANTILAR

Risk unsurlarının arasındaki bağlantıların haritasına bakıldığında, iki temel ‘kümelenme’ göze çarpıyor. Bir tarafta; ‘işsizlik’, ‘toplumsal istikrarsızlık’, ‘büyük ölçekli zorunlu göçler’, ‘ulusal hükümetlerin başarısızlığı’, ‘devletlerin krize girmeleri ya da çökmeleri’ ve ‘ülkeler arası anlaşmazlık’ riskleri arasında yakın bağlantılar olduğu anlaşılıyor. Diğer tarafta; ‘iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin bertaraf edilememesi’, ‘ekstrem iklim olayları’, ‘gıda krizi’ ve ‘su kıtlığı’ riskleri arasında da yakın ilişkiler saptanıyor. Riskler arası yakın ilişkilerden oluşan yoğun bir ağın varlığı, risklerin gerçekleşmeye başlaması durumunda bir domino etkisine yol açabileceğini de gösteriyor.

RİSK-TREND İLİŞKİLERİ

Raporun öngördüğü trendler ve riskler arası ilişkilere de dikkat etmek gerekiyor. Rapora göre, en fazla risk unsuru ile en güçlü etkileşimde olan trendler ‘iklim değişikliği’, ‘siber dünyaya olan bağımlılığın artışı’ ve ‘gelir ve varlık eşitsizliğinin derinleşmesi’ olarak belirleniyor. ‘İklim değişikliği’ kategorisi, çevresel ve toplumsal risklerin tetikleyici gücü olarak görülüyor. ‘Gelir ve varlık eşitsizliği’, ekonomik ve toplumsal risklerin etkilerini derinleştiriyor. İnsanların, cihazların ve kurumsal yapıların dijital ortamda birbirleri ile daha fazla bağlantıya geçmesinden kaynaklanan ‘siber dünyaya olan bağımlılığın artışı’ trendi, teknolojik risklerin gerçekleşmesini hızlandırıyor. WEF’in Küresel Riskler Raporu, kişi, kurum ve trendler arasındaki ilişkilerin karmaşıklaştığı bir dünyada, birbirleriyle etkileşimde bulunan ve domino etkisine yol açabilecek riskler ve bunlarla mücadele sürecinde; kişi, kurum ve ülkeler arasındaki yakın işbirliklerinin önemini küresel kamuoyuna hatırlatıyor.

METİN ERCAN / RADİKAL

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.