'Kürdistan'da halk sefalete itildi'

'Kürdistan'da halk sefalete itildi'

DTK tarafından düzenlenen "Emek Çalıştayı'nda konuşan DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk, "Lümpen proleterya sınıf altı kitle kategorileri Kürdistan'da güncelleniyor" dedi.

DİYARBAKIR - Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Sosyal Politikalar Komisyonu Göç ve Yoksulluk Çalışma Grubu tarafından Diyarbakır'da düzenlenen "Kürdistan'da Çalışma Yaşamı ve Emeğin Örgütlenmesi Çalıştayı" başladı. Sümerpark'ta düzenlenen çalıştaya, DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk, BDP Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, KESK Genel Başkanı Lami Özgen, Petrol-İş MYK üyesi Nimetullah Sözen, DİSK Cam Keramik İş Genel Başkanı Mehmet Turp, DİSK Gıda İş Genel Sekreteri Seyit Aslan, Dev Sağlık-İş MYK Üyesi Tufan Sertlek, Sendika Uzmanı Evren Ergin, Gazeteci-Ekonomist Bülent Falakaoğlu, Araştırmacı Nevra Akdemir, BDP, EMEP, ESP temsilcileri, Türk-İş, DİSK ve KESK TMMOB TTB bölge şubeleri, Tüm-Bel Sen, TTB, Bağlar Kadın Kooperatifi, Göç Der, örgütsüz çalışma alanlarından işçi temsilcileri katıldı.

Türkiye'de ilk defa birçok emek örgütünün bir araya gelerek düzenlediği çalıştayda katılımcıların yanı sıra tartışma konuları da dikkat çekerken, çalıştay ile emeğin örgütlenmesi ile emek mücadelesinin ortaklaştırılması hedefleniyor.

tuglik3.jpg

Tuğluk: 1960'ların sonunda düşen kar oranları, kapitalizmde değişimin işaret fişeği oldu

Çalıştayın açılış konuşmasını yapan DTK Eş Başkanı Aysel Tuğluk, konuşmasına Van Belediye Başkanı Bekir Kaya'nın da aralarında bulunduğu BDP'li belediye başkanlarının gözaltına alınmasını kınayarak başladı. Dünya kapitalist sistemin mevcut durumunu değerlendiren Tuğluk, 1960'ların sonundan itibaren düşmeye başlayan kar oranları dünya kapitalist sisteminde meydana gelecek değişimlerin işaret fişeği konumunda olduğunu belirterek, "Çünkü sistemin cansuyu konumundaki karlılık oranlarının düşmesi ile birlikte kapitalizmin yeniden yapılandırılmasının da önü açılıyordu. Bu hayati kaygı temelinde kafa yoran neoliberal ideologlar 1945 yılından sonra yürürlüğe konulan sosyal refah devleti uygulamalarının sermayenin karlılık alanlarını emdiğini buyurdular. Buna göre bir yandan kamu sektörü haddinden fazla büyüyerek özel sektörün sınırlarını işgal etmiş, diğer yandan kuvvetli sendikalar da işçi ücretlerini yükselterek verimlilik ve etkinliğin düşmesine neden olmuştur" dedi.

'Darbe rejimi, ülkeyi emperyalist küresel sermayenin sömürüsüne açmıştır'

Neoliberal ilkelerin ilk deney sahasının ise 1973 yılında Şili'de Allende'ye karşı yapılan faşist darbe ile mümkün olduğunu ifade eden Tuğluk, "Yani yeni bir dünyanın geldiğini özgürlüklerin artacağını muştalayan neoliberal sağ zihniyet geçişi ABD destekli darbelerle sağlıyordu. Deregülasyon özelleştirme serbest dış ticaret rejimi üçlüsü toplumsal demokratik taleplerin önünün askeri darbelerle kesintiye uğratılması yolu ile pratiğe dökülüyordu. İşte Şili'de Pinochet cuntasının Chicago okulunda iktisat doktorası yapmış kadrolarla Şili neoliberal döneme geçirilmeye çalışmasında olduğu gibi Türkiye'de 12 Eylül 1980 faşist darbesi 24 Ocak kararlarında yer alan özelleştirme ihracata dayalı büyüme ve serbest ticaret rejimi gibi uygulamaların yürürlüğe koymak için zemin hazırlamıştır. 12 Eylül rejimi ile birlikte 'şimdi gülme sırası bizde' diyen sermayenin istekleri doğrultusunda sendikal örgütlenme grev hakkı ve emek örgütlerinin politik işlevleri alanına muazzam bir geri dönüş yaşanmıştır. Kuşkusuz 12 Eylül darbesini tek bir nedene bağlamak açıklayıcı olmayacaktır. Ancak yükselen Kürt muhalefeti 1979 İran devrimi ve 24 Ocak kararları ile darbe arasında illiyet bağı açıktır. Darbe rejimi politik alanda Kürt halkına imha ve inkar temelinde çok yoğun bir saldırıya geçerken eş zamanlı olarak iktisadi alanda da ülkeyi emperyalist küresel sermaye ve iktidar tekellerinin sömürüsüne açmıştır" dedi.

'Kürdistan'da geniş halk yığınları sefalete itildi'

12 Eylül darbesinin salt fiziksel bir kırım düzeyinde kalmadığını dile getiren Tuğluk, "Kürdistan coğrafyasının ekonomik olarak geri bıraktırılması politikalarını devam ettirilmesi de bu sürece eşlik etmiştir. Bölgeye yapılan kısıtlı ekonomik yatırımların mantığı tam bir sömürgeci zihniyeti yansıtmıştır. Yapılan kamusal yatırımlar ya güvenlik amaçlı olmuştur yada enerji yatırımlarında da olduğu gibi bölgedeki kaynakların ülkenin batısına aktarılması amacını taşımıştır. Güncel olarak ise Kürt sorununun çözümsüzlüğünden ileri gelen 30 yıllık çatışmalı süreç Kürdistan'da geniş halk yığınlarını sefalet koşullarında yaşamaya itmiştir. Askeri yasak bölgelerle köylülerin tarım alanlarına erişimi engellenmiş hayvancılık yapılabilecek alanların ekolojisi tahrip etmiş, bölge halkının geçim kaynakları kurutulmuştur. Öte yandan köy boşaltmalarla zorunlu göç politikaları ile milyonlarca yoksul Kürt köylüsü topraklarından geleneksel yaşam alanlarından aniden koparılmış kentin çeperlerine sürülmüştür" dedi.

'Lümpen proleterya sınıf altı kitle kategorileri Kürdistan'da güncelleniyor'

"Ülkenin metropollerinin ve Kürdistan kentlerinin bu yeni mülksüzleri proleterleşerek enformel çalışma alanlarında bin bir zahmetle yaşama tutunmaya çalışmışlardır" diyen Tuğluk, "Her yıl yaklaşık 2 milyon kişi çoluk çocuk ailece geçici mevsimlik tarım işçiği yapıp geçimlerini sağlamak için ülkenin farklı bölgelerine dağılmışlardır. Hiçbir sosyal güvenceye sigortaya ve insani yaşam koşullarına sahip olmayan geçici tarım işçileri hem gittikleri yerlerde ırkçı faşist saldırılara maruz kalmışlar hem de iş cinayetlerine kurban gitmişlerdir. Hayır, henüz 24 yaşında olan Engels'in İngiltere'de emekçi, sınıfının durumunu yazdığı 1800'lerin ilk çeyreğindeki vahşi kapitalizmin Britanya'sında değiliz. Yıl 2012, yer Kürdistan. Ağır sömürge koşulları devam ediyor. Lümpen proleterya sınıf altı kitle kategorileri Kürdistan'da güncelleniyor. Bir halkın proleterleşmesinden bahsedilebiliyor. Kürdistan'daki mevcut iktisadi durum tam anlamıyla sömürge koşullarını tarif ediyor. Kürtlerin yaşam alanlarının 4 ulus devletin sınırlarına dağıtılıp statüsüz bırakılması sorunu esasen emperyalist bir müdahaledir. O halde emperyalizmde sömürgeciliği hatırlamanın Kürt sorununa ilişkin hem ekonomik hem de siyasi analizlerden devreye sokmanın tam da sırası" dedi.

mmm.jpg

'Kürdistan'daki işsizler ordusu gün geçtikçe büyüyor'

"Kürt hareketinin sömürge tezinin tekrardan gündeme gelmesi Kürdistan'da emeğin durumuna ilişkin sistematik tartışma alanını genişletebilir" diyen Tuğluk, "Şurası açıktır ki Kürdistan'da mevcut çalışma yaşamı ve emeğin örgütlenmesi şartları Kürdistan'ın sömürge koşullarının bir sonucudur. Kürdistan'a emperyalist müdahale aynı zamanda kapitalist birikim ahlakının girmediği bir siyasal coğrafyayı kapitalizmin içine çekmeye çalışmak biçiminde de yorumlanabilir. 12 Eylül darbesi ile katmerleşen bu durumun ekonomik geri bırakılmışlık olarak tanımlamakta mümkün ekonomik geri bırakılmışlık bir yandan bölgeyi inkarcı bir mantıkla en insani şartlardan mahrum bırakırken öte yandan geniş kitlelerin sefalet koşullarında yaşamasına yol açıp bölgenin ucuz iş gücü deposu haline getirilmesi işlevini yerine getiriyor" dedi. Tuğluk, "Marx'ın yedek işçi ordusu kavramsallaşmasıyla ifade ettiği bu durum Kürt sorunu özelinde coğrafyamızda yıllardır yoğunlaşarak yürürlükteki yerini koruyor. Kürdistan'daki işsizler ordusu gün geçtikçe büyüyor. Kürt halkının yoksulluğu etnik husumet ve gerili yükseltme potansiyeli ile yedeklenerek hem sömürü mekanizması hem de milliyetçi çarpan olarak programlanıyor" dedi.

'Emeğin yeni dünyasını Demokratik Özerklik projesi ile kurmalıyız'

Kapitalizmin henüz girmediği komünal yaşam tarzını halen farklı düzey ve biçimlerde varlığını sürdürdüğü neolitik devrimin coğrafyası olan bölgede geleneğin gücü ile bu kez radikal demokrasi devrimini gerçekleştirilmesi gerektiğini dile getiren Tuğluk, "Emeğin yeni dünyasını Demokratik Özerklik projesi ile kurmalıyız. Bizim çözüm projemiz Demokratik Özerklik projesidir. Demokratik Özerklik bir radikal demokrasi projesidir. Yani toplumsal gerçekliğin ekonomiden siyasete, kültürden toplumsal cinsiyet ilişkilerine kadar tüm görüngülerini radikal demokratik bir biçimde dönüştürmeyi hedefliyoruz. Bugün ki çalıştayımızın konusu olan çalışma yaşamı ve emeğin örgütlenmesi de esasen Demokratik Özerkliğin ekonomi boyutuna denk düşüyor. Bu alandaki temel çıkışımızın ve önerilerimizin iki temel kategori içerisinde ifade etmek mümkün. Bunlardan ilki çalışma yaşamı ve emeğin örgütlenmesi nasıl olmalı sorusunun yanıtı. Diğeri ise daha da netleşmemizi sağlayacak bir biçimde çalışma yaşamı ve emeğin örgütlenmesinin nasıl olmaması gerektiği sorusunun yanıtıdır" dedi.

'Emeğin örgütlenmesini, radikal demokratik dönüşüm programına dahil etmeliyiz'

Demokratik Özerk sistemde radikal demokrasinin ilmek ilmek örüleceği alanlardan biri muhakkak emeğin örgütlenme modeli olması gerektiğini kaydeden Tuğluk, "Başka bir dünya kurma parolasıyla kapitalist moderniteye karşı demokratik modernite alternatifini gerçekleştirme iddiasını taşıyorsak, emeğin örgütlenmesini de radikal devrimci demokratik dönüşüm programına dahil etmeliyiz. Bu bağlamda sanayi üretiminde fabrika ve işçi konseylerinin, tarımsal üretimde kolektif tarımsal üretim kooperatiflerini kamusal hizmet üretimde ise anti bürokratik demokratik öz yönetimi kurumsallaştırmayı gündemimize almalıyız. Emeğin yeniden örgütlenmesi sorununda Sovyet devriminin işçi ve köylü konseylerinin deneyimlerini demokratik yeniden inşa sürecimizin geleneklerinden biri olarak sahiplenelim, eleştirelim, geliştirelim, aşalım" dedi.

'Ev eksenli kadın emeği, tüketim ve ekolojik bir emek örgütlenmesi'

Kamusal mal ve hizmetlerin sunumunda ve tüketiminde parası olanın değil tüm yurttaşların yurttaşlık hakları temelinde ücretsiz erişebileceği bir konuma getirilmesi gerektiğini kaydeden Tuğluk, "Neoliberal tahribatın kamusal alanları yok etme saldırısına karşı kamusal hizmet ve mal üretimi, alanlarını çoğaltıp, müşteri değil yurttaş fiyat değil hak temelli bir demokratik, kamusallıkla yurttaşların temel ihtiyaçlarını gidermeliyiz. Kürdistan'da çalışma yaşamı ve emeğin örgütlenmesi tartışmalarında özgün bir taraf olarak ev eksenli kadın emeğini kesinlikle gündemimize almalıyız. Büyük bir özveri ve sabırla paha biçilemeyen emekleri ile hayatı var eden ev içerisindeki yüce kadın emeğinin hakkını verecek kurumsallaşmaları acilen düşünmeli ve inşa etmeliyiz. Öte yandan Kürdistan'da çalışma yaşamı ve emeğin örgütlenmesi sorunsalında yine özgün bir tartışma alanı olarak tüketimi de gündemimize almalıyız. Unutmamalıyız ki üretim ve tüketim esasında bir gerçekliğin farklı yüzleridir. Endüstriyalizm hastalığından kurtularak çevreyle dost gibi altı boş uyduruk jargonlar sürdürebilinir kalkınma gibi aldatıcı söylemler değil bizzat ekolojik bir emek örgütlenmesi ve üretim organizasyonunu gündemimize almalıyız" dedi.

'AKP, kendine bağlı bir Kürt burjuvazisi yaratmayı deniyor'

"Bizler işsizlik yaratan akıl dışı bir sistemi reddediyoruz" diyen Tuğluk, "Kapitalist sistemin işsizlik yaratan özelliğine karşı tüm yurttaşların emeklerinin hakkı ile geçinebildiği komünal dayanışmacı ekonomi modelini inşa etmek istiyoruz. Bu bağlamda tekel karşıtlığını önemli bir parametre olarak görüyoruz" dedi. Tuğluk, "AKP rejimi genişleyici hegemonik projesi gereği birçok yazarın da ifade ettiği gibi kendine bağlı bir Kürt burjuvazisi yaratmayı deniyor. İşte bu konseptin temel programlarından biri de çalıştayımızda ele alınacak olan teşvik paketi. Nisan ayında açıklanan son teşvik paketi ile AKP rejimi esasen kendisine entegre olmuş mevcut Kürt burjuvazisine ihale vererek kaynak aktararak semirtmek amacında. Böylece yoksul köylü ve kentse emekçilere dayanan Kürt hareketine karşı sınıfsal cephe genişletilmek isteniliyor. Çünkü söz konusu teşvik yasasının muhatabı emekçiler değil AKP burjuvazisidir. Bu paketle patronlara sigorta primi kolaylılığı vergi indirimi vergi muafiyeti gibi yasal kolaylıklar getirilirken söz konusu paketten emekçinin payına ise bölgesel askeri ücret düşüyor" şeklinde konuştu.

'Dayanışmacı, komünal, eşitlikçi topluluk ekonomisini inşa edeceğiz'

Teşvik paketinin alt metninde yatan bir diğer mantığa dikkat çeken Tuğluk, "Bir diğer mantığı da 'karınları doyarsa ulusal taleplerinden özgürlük taleplerinden vazgeçerler' biçimindeki köhne ve gerçek hayatta karşılığı olmayan boş beklentidir. Böylece bir anlamda sus payı verilerek sömürgeci aşağılayıcı yaklaşım net bir biçimde ortaya konmaktadır. Öte yandan teşvik paketi ile dillendirilen "Bölgenin Çinleştirilmesi söylemi içsel sömürgeciliğin billur bir örneğidir. Kürdistan'dan bir Çin devşirme hevesi sömürgeci mantığın geldiği çılgın noktayı gözler önüne sermektedir. Bölgeyi Çinleştirmenize izin vermeyeceğiz. Demokratik Özerklik ile dayanışmacı, komünal, eşitlikçi topluluk ekonomisini inşa edeceğiz. Toplumu sermaye tekelleri ve piyasanın kıskacından kurtaracağız" diye konuştu.

Tuğluk'un konuşması ardından "Kürdistan'da Çalışma Yaşamı ve Emeğin Örgütlenmesi Çalıştayı" basına kapalı olarak devam etti. DİHA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.