Ete kemiğe büründü, AKP diye göründü

Ete kemiğe büründü, AKP diye göründü

AKP’nin 7 Haziran’dan “ders” çıkarmasını bekleyen veya temenni edenler, acaba AKP’nin klasik bir pragmatist kitle partisinden öte bir dava partisi olduğunu unutuyorlar mı?

İRFAN AKTAN / ZETE

7 Haziran itibariyle “AKP ağır bir yenilgi aldı” diyerek rehavete kapılanlar, Erdoğan ve Davutoğlu’nun özellikle Suriye’ye yönelik tasarımlarına dair ipuçları belirdikçe muzaffer edalarını yitirip hayal kırıklığına uğruyorlar. Kimileri ise şaşırıyor: “Yahu biz bunları yenmiştik, nasıl hâlâ bu kadar cüretkâr olabiliyorlar.” Devleti belli bir davanın aracı olarak kullanan iktidarı aklıselime davet edecek kadar naif olanlar da var elbette.

“Her fırsatta ifade ediyorum. Ak Parti Selçuklu çınarının, cumhuriyet çınarının, yani kökü çok derinlerde olan bir partidir. Yani Yunus’un ifade ettiği ‘Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm’ düşüncesiyle AK Parti çok köklü bir davanın tezahürü olarak AK Parti ismiyle görünerek ortaya çıkmış bir harekettir.” Bu sözler dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan’ın 21 Ağustos 2013 tarihli konuşmasından.

Erdoğan ve kurmaylarının istikrarlı bir biçimde “AK Parti davasına” yaptıkları vurgu zannedildiği gibi oportünist bir şişinme veya kitleleri etkileme söyleminden ibaret değil. Ortada çoğunluğu hezeyanlardan ibaret kaldıysa da bir dava adına yürütülen mücadele var. Devletin neredeyse tüm aygıtlarını hâkimiyetine alan, kitlesel desteğini de bu aygıtların gücüyle pekiştiren AKP’nin motivasyonu, Türklük kimliği üzerinden Sünni İslamcı yayılmanın temel aktörü olmak. AKP’nin esas olarak “devleti ele geçirip” bunun nimetlerinden faydalanmakla yetinebileceğini zannedenler olsa olsa kendilerini kandırıyorlardır. Oysa gerçekten de AKP büyük bir davanın partisidir, iç ve dış ittifaklarını da bu dava bağlamında şekillendiriyor.

Buna karşın 13 yıl boyunca umut devşirerek, algı yönetimiyle enkazları ganimet olarak göstererek ve buna toplumu malum yöntemlerle razı ederek büyümüş olan bir iktidardan 7 Haziran’daki sonuç dolayısıyla “fabrika ayarlarına” dönmesini bekleyenleri anlamak mümkün değil.

Nuray Mert’in temennisi

AKP’nin aklıselime riayet edeceği beklentisi veya temennisini dillendirenlerin düşünceleri Nuray Mert’in 22 Haziran tarihli Cumhuriyet Gazetesi’ndeki makalesinde özetlenmişti. Mert’in yazısındaki ilgili kısmı hatırlayalım: “Toplumsal-siyasal barış sürecini gerçekleştirmenin yolu AK Partisi-CHP koalisyonu gibi görünüyor. Bu durumda her iki tarafın da aklı selimle davranması gerek; öncelikle AK Partisi’nin, Başkanlık sisteminden vazgeçip, güçlü bir demokratik parlamenter sistem inşasına razı olması, bunun önemini kavraması gerekiyor.” (‘Türk Barış Süreci’)

Mert ve onun gibi AKP’nin 7 Haziran’dan “ders” çıkarmasını bekleyen veya temenni edenler, acaba AKP’nin klasik bir pragmatist kitle partisinden öte bir dava partisi olduğunu unutuyorlar mı? AKP’nin antidemokratik uygulamalara son vermesini, Suriye ve Rojava politikasını revize etmesini beklemek, bu partinin kendine biçtiği rolü okuyamamak yahut ona karşı yürütülebilecek mücadelenin bedellerinin ağır olacağını hissederek en hafif tabirle uzlaşmacılığa meyletmektir.

Tayyip Erdoğan ve danışmanlarının sıklıkla vurguladığı üzere “AKP davası” kabaca çerçevelendirilirse, milliyetçi, muhafazakâr, İslamcı, yeni Osmanlıcı ve giderek cihatçı emellerden müteşekkil. Bu beş “fikriyat” da çatışmacılığı bünyesinde barındırdığına göre AKP ancak mutlak bir şekilde yenildiğini fark edince pragmatik siyasete dönerek “uzlaşmacılığa” ikna olabilir ki, o noktada zaten uzlaşılması gereken bir aktör olmaktan da çıkar. Sarihleştirelim: AKP mutlak bir biçimde yenilmedikçe, siyasi hedeflerini bir kenara bırakıp “aklıselime” gelmez.

Erdoğan’ın ruh sağlığı

Dörtte üçünün psikolojik tahlil yapıp ruh sağlığına ilişkin teşhisler koyabildiği Türkiye toplumuna bir süredir yemesi kolay bir yem sunuluyor: “Erdoğan’ın ruh sağlığı yerinde değil.” Mevcut iktidarın girdiği ve rasyonel akla aykırı görülen “maceraları” salt Erdoğan’ın ruh hali üzerinden izah etmeye çalışanların siyasi mücadele konusundaki iradeleri bir hayli tartışma götürür. Oysa Erdoğan ve AKP’nin başta Suriye bağlamlı olmak üzere yürüttükleri “çılgın” siyaset, içinde bulundukları bozuk haleti ruhiyenin tezahürü olarak yorumlanmakla kalınırsa, AKP davası ve onun uzun vadeli tehlikeleri görünmezleşir. Daha da ötesi, IŞİD ve türevi vahşet örgütleriyle münasebetleri, Suriye’ye savaş açıp açamayacağı, Kürt meselesinde rotayı tekrar Sri-Lanka modeline çevirip çevirmeyeceği de böylesi bir tahlil yöntemiyle öngörülemez hale gelir. AKP diye gördüğümüzün neyin ete kemiğe bürünmüş hali olduğunu unutturmaya müsebbip her türlü naif değerlendirme, uzun soluklu bir mücadele hattının örülmesine engel olur.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.