Engizisyonu hatırlatıyor

Engizisyonu hatırlatıyor

Prof. Dr. Naom Chomsky, Kürt politikacılarına yönelik tutuklama furyasını AKP'nin seçim sonuçlarına yönelik öfkesinin yansıması olarak değerlendirerek, ''engizisyonu hatırlatıyor'' dedi.

İSTANBUL - Danimarka devletinin Roj TV'nin kapatılmasına yönelik girişimlerine ilişkin de Chomsky, Avrupa devletlerinin teoride oldukça demokratik olmasına karşın pratikte hem kendi ülkelerinin vatandaşlarına hem de Kürtlerin kurumlarına yönelik ikiyüzlü ve yalana dayalı politikalarının bir parçası olduğunu söyledi.

'7. İstanbul Düşünce Özgürlüğü Buluşmaları' kapsamında İstanbul'a gelen dünyaca ünlü aktivist ve dilbilimci Prof. Dr. Naom Chomsky, Türkiye'deki düşünce özgürlüğü ve insan hakları konularında konferans verdi. Yorucu bir programın ardından ABD'ye dönen Chomsky ile yakından tanıdığı Kürtlerin mücadelesi, Türkiye'nin Kürtlere yönelik 'açılım' karnesi, Kürt basını üzerindeki baskılar ve son dönemlerde uluslararası trafikte her an kapatılmayı bekleyen Roj Tv'nin durumunu konuştuk. Tüm dünyada düşünce özgürlüğünün hükümetlerin-devletlerin tam anlamıyla saygı duyduğu bir konu olmadığını söyleyerek söze başlayan Chomsky, düşünme hakkının ifade hakkından daha önemli olduğunu dile getirdi. Kendi yasalarında ve uygulamalarında entelektüel olan ülkelerin, dışarıda ayırımcı olduklarını vurgulayan Prof. Chomsky, ABD'nin, Guantanamo, Afganistan ve Irak'ta yaptıklarını örnek verdi. Ünlü yazar, kendi sınırları içinde işkence yapamadığı aydınları ikili antlaşmalar yaptığı devletlere gönderdiğini söyledi. Chomsky, "İnsanın zihnindekileri almak için bunları yapıyorlar. En saygın kişiler aydınlar, en başarılı sayılan insanlar, bu uygulamaları aşağılayarak açıklamıştır. İşkencelerin terörist yarattığını söylemişlerdir" diye konuştu.

'Kürt gençlerinin mücadelesi beni çok etkiledi'

Mücadelenin vazgeçilmez olduğunu kaydeden Chomsky, "Ders açık; dünyanın her yerinde düşünceye her zaman çok büyük cezalar ve baskılar var. Bunun için büyük bir mücadele içinde olmamız gerekiyor, gerçek bir entelektüel düşünceye ulaşıncaya ve sonuç elde edinceye kadar" dedi. Mücadeleye örnek olarak Diyarbakır'da Kürt gençlerin Kürtçe'nin yasak olduğu dönemde kendisine hediye ettiği sözlüğü gösteren Chomsky, "Genç Kürtlerin cesareti beni oldukça heyecanlandırıyor. 8 yıl öncesinde Diyarbakır'da yaptığım bır konuşmada çok çarpıcı bir cesaret örneği çıktı. Konuşma sonrasında bir grup genç Kürt, sahneye yaklaştılar ve bana bir hediye verdiler. Hediye bir sözlüktü. O zamanlar yasaktı sözlük. Benim için çok kıymetli bir hediyeydi. Sonrasında galiba o gençler tutuklandı. Bütün güvenlik güçleri ve kameraların önünde bu eylemi yaptılar" şeklinde konuştu.

'AKP seçim intikamı alıyor'

Türkiye'de düşünce özgürlüğü ve Kürt politikacılara yönelik baskılarıda değerlendiren Noam Chomsky, son yıllarda özellikle belediye seçimlerinde alınan sonuçlardan sonra çok sayıda Kürt politikacının tutuklandığına dikkat çekerken, bu yaklaşımın seçim sonuçlarına yönelik öfke nedeniyle uygulandığını belirtti. Azadiya Welat Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Vedat Kurşun'a verilen 166 yıllık ceza, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir hakkında açılan davalar, İHD Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erbey ve Kürt siyasetçilerin tutuklanmasını örnek olarak veren Chomsky, ifade edilmeyen düşüncelerin bile yargılanabildiği bir dönemin varlığına dikkat çekti.

'Engizisyon dönemine hatırlatıyor'

Chomsky, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye'nin bugün Kürtlere uyguladığı mezalim var. İfade edilemeyen düşünceler bile cezalandırılıyor. Aydınlanmamış devletlerin engizisyon döneminde uyguladığı yöntemler, Kürtlere karşı uygulanıyor. Özellikle burada hedef BDP'dir. Bu partinin hedef seçilmesinin nedeni Kürtleri temsil etmesi. Tutuklamalar gelişti. Çok sayıda Kürt siyasetçi cezaevinde. Bunun asıl nedeni yerel seçimlerden ortaya çıkan başarıydı. Ben onlara barış aktivisti diyorum. Gelecek hafta onların, Diyarbakır'da davaları görülecek. Bunların arasında Muharrem Erbey gibi insanlar var, insan hakları savunucusu, barış aktivisti. Erbey'e yönelik yapılan suçlamalar arasında ABD'de bulunan bir basın kuruluşuna verdiği demeç, Hollanda Büyükelçiliği ile kurduğu temas, yaralılar için doktor bulmaya çalışmak bile var. Bunlar terörist organizasyon suçlamasıyla bir yıldır cezaevinde. Engizisyon dönemlerini hatırlatıyor."

'525 yıl ceza talebi Kürtçe'ye 'hoşgörü'nün ne düzeyde olduğunu gösteriyor'

Yine Kürt basını üzerinde baskıların sürdüğünü dile getiren Chomsky, "Vedat Kurşun 166 yıla mahkûm edildi. Çünkü Kurşun için savcı akıl almaz bir şekilde 525 yıl hapis istemiş. Kurşun'dan sonraki Azadiya Welat yöneticileri de 21 yıllık ceza ile karşı karşıya. Aram Yayınları'nın da durumu da bundan pek farklı değil. Bu bize Türkiye mahkemelerinin Kürtçe'ye karşı ne kadar 'hoşgörülü' olduklarını gösteriyor" diye konuştu. Çeşitli dönemlerde düşünce özgürlüğü konusunda bazı kazanımların elde edilmesine rağmen genel tabloda hala çok eksik olduğunu kaydeden Chomsky, "Devlet eylemi, tedbirleri hiçbir biçimdi herhangi bir kişiyi özgürlüğünden mahrum bırakamaz. Hiçbir kişiyi yasaların eşit korumasından mahrum bırakamaz, bu çok nettir" dedi.

'Kürtçe kamusal alan dile olmalı'

"Şiddet sarmalını artırdığınızda tepki de o oranda artar. Bunların çoğuda haklıdır" diyen Prof. Chomsky, Kürtçe'nin kamusal alanda kullanılması ve Kürtçe eğitimin vazgeçilmez olduğunu söyledi. Chomsky, "Kürtler anadillerini kullanabilmeliler; mecliste de, kamuda da her yerde. Kamusal alana açık bir dil olması gerekiyor. İngiltere'de Gallerce çok anlamlı bir şekilde canlandı, Caldif sokaklarında İskoçya'da keza, Türkiye bunun dışında özel bir yerde duruyor. Bu yasaklar şiddeti besliyor" şeklinde konuştu. Danimarka devletinin Roj TV'nin kapatılmasına yönelik girişimlerini de değerlendiren Chomsky, Avrupa devletlerinin teoride oldukça demokratik olmasına karşın pratikte hem kendi ülkelerinin vatandaşlarına hem de Kürtlerin kurumlarına yönelik ikiyüzlü ve yalana dayalı politikalarının bir parçası olduğunu söyledi.

'1990'lar Kürtlere terörist uygulamalar varken de ABD ve AB Türkiye'yi destekledi'

"Avrupa'da ifade özgürlüğü vardır ama oldukça önemli kısıtlamalar da söz konusudur. Hemen hemen bütün Avrupa ülkelerinde ifade özgürlüğünü sınırlayan yasalar vardır. Temel olarak ifade özgürlüğü hiçbir şekilde savunulan düzeyde değildir. O nedenle özgürlüklere karşı yalanlar üzerine kurulu ve ikiyüzlü yaklaşım içerisinde olan Avrupa'nın aslında bu özgürlükleri savunmak isteyip istemediğini konuşmak gerekir" diyen Chomsky, Kürtlere karşı kitlesel devlet terörünün uygulandığı en zor zamanlar olarak değerlendirdiği 1990'ların Türkiye'nin gerek Avrupa ülkelerinden gerekse Amerika'dan en çok desteği aldığı dönem olduğunu da vurguladı. O süreçte Amerika Birleşik Devletlerinin Türkiye'ye gönderdiği silahların miktarı açısından adeta rekor kırdığını belirten Chomsky, İngiltere ve Almanya'nın da ABD'den geri kalmadığını söyledi.

'Uluslararası alanda çok büyük yalan ve ikiyüzlülük var'

'Demokratik açılımı' da değerlendiren Chomsky, sözlerini şöyle sürdürdü; "Demokratik açılım dendiği gibi olmasa da kimi gelişmeleri görmek gerekiyor. Ancak bu önemli yanlışların göz ardı edilmesine de yol açmamalı. Kürtler doğru yoldalar. Mücadelelerinin ne kadar önemli olduğunu tutuklamaların yoğunluğundan anladığımız gibi, Kürtlerin sorunlarına ve mücadelelerine yönelik artan oranda farkındalık, direniş, uzlaşmaya yönelik önerileri, hakları konusunda gösterdikleri 30-40 yıldır süren ısrar da bu yolun olması gerektiği gibi olduğunu gösteriyor. Ancak uluslar arası ilişkiler dendiğinde burada çok büyük bir yalan ve ikiyüzlülük olduğunu görmemiz gerekiyor."

'İki yol var ya şiddet artacak ya çözüm gelişecek'

Kürt sorunun çözümünde ''akil adam olur musunuz?'' yönündeki soruya ise Chomsky, "Davet edilseydim başarı tavrımı ortaya koyardım. Ancak akil adam sayılan kişilere benim çok fazla saygı duyduğum söylenemez" diye cevap erdi. Çözüm için önerilerini de dile getiren Chomsky'e göre; bundan sonra gelişecek her hareket şiddeti azaltacak ya da artıracak. Chomsky, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye şiddeti attırırsa buna karşı direnişi de artırmış olur. Şiddet durduk yere ortaya çıkmaz. İncelediğinizde şiddetin çoğunlukla haklı nedenlerden ortaya çıktığı görülür. Eğer devlet çözüm için şiddetsiz yöntem seçerse karşı tarafın şiddeti anlamsızlaşır. ETA ve İrlanda örneğinde bu çok açık görüldü." (DİHA)