Cenazelerin alınamaması Türkiye’nin utancı

Cenazelerin alınamaması Türkiye’nin utancı

Cumartesi Anneleri/İnsanları 565. buluşmalarında, 17 Ocak 1996’da gözaltında öldürülen Abdullah Canan’ı andı,

Cumartesi Anneleri/İnsanları Galatasaray Meydanı’ndaki 565. buluşmalarında 17 Ocak 1996 tarihinde gözaltında öldürülen Abdullah Canan’ı andı.

Bu haftaki buluşmada ilk olarak Abdullah Canan’ın oğlu Tayyüp Canan konuştu.

Canan, Şırnak’ın Cizre ilçesinde, sabah saatlerinde Cudi Mahallesi’ne tanklardan yapılan yoğun top atışlarında 15 kişinin bulunduğu eve top mermisi isabet etmesi sonucu yaralanan en az 10 kişinin yoğun top atışları nedeniyle hala hastaneye kaldırılamamasına tepki göstererek, “Her hafta burada Cizre için adalet istiyoruz. Ama hiçbir çözüm yok. Benim babam da barış istediği için katledildi. Ancak biz katillerden hesap sorulması için mücadelemize devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Onun ardından konuşan Abdullah Canan’ın oğlu Vahip Canan da babasının öldürülmesiyle ilgili, “Devlet köylerimizi yaktı. Babam da bunu şikayet ettiği için katledildi. Devlet babamı katlettiğini AHİM’in verdiği kararla ve ödediği tazminatlarla kabul etti. Devletin katil olduğu ortadır” şeklinde konuştu.

İsmail Bahçeci’nin ağabeyi Umut Bahçeci ise faili meçhul cinayetlerin açıklığa kavuşturulmasını talep ederek, “Katledilenlerin ayakkabı kutuları yoktu. Onlar bizim insanca yaşamamız için mücadele ettiler” dedi.

‘Kürtlerin ölülerinin sokakta bırakılması hepimizin utancı’

Haftanın basın açıklamasını İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon adına Ümit Tekaydişli okudu.

Tekaydişli, Cizre’de insanların cenazelerini defnetmesinin engellendiği belirterek “Cizrelilerin cenazelerini ve yaralılarını sokaktan almak için kendi ülkelerinde başvuracak merci bulamayıp AİHM’den tedbir kararı istemek zorunda kalması bu ülkenin utancıdır. Tedbir kararına rağmen Kürtlerin ölülerinin, yaralılarının hala sokakta bırakılması hepimizin utancıdır” denildi.

Abdullah Canan’a ne oldu?

abdullah-canan

43 yaşındaki Abdullah Canan Yüksekova’da yaşayan bir iş insanıydı. Çevresinde sevilen, sayılan biriydi.

Operasyonlarda gördüğü zararlar nedeniyle, Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduğu için tehdit ediliyordu.

17 Ocak 1996 sabahı otomobiliyle Hakkâri’ye gitmek üzere evinden ayrıldı. Yolda askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı ve Yüksekova Dağ Komando Taburu’na götürüldü.

Ailesi yerel ve ulusal tüm makamlara başvurdu. Abdullah Canan’ın gözaltına alındığı inkâr edildi.

21 Şubat 1996 günü Yüksekova-Esendere Karayolu, Güldalı Köyü, Fidanlık Mevkiindeki bir menfezin içinde saklanan cansız bedeni elleri, ayakları ve ağzı bağlı olarak bulundu.

Canan ailesi Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurarak, Abdullah Canan’ın öldürülmesinden sorumlu olduğu gerekçesiyle Binbaşı Yurdakul aleyhine suç duyurusunda bulundu. İdari tahkikat için Kaymakam Aydın Tetikoğlu başkanlığındaki ilçe idare kuruluna gönderilen dosya Men-i Muhakeme kararıyla kapatıldı.

Aile ilçe idare kurulu kararına karşı idare mahkemesine başvurdu. Van Askeri Savcılığı tarafından açılan soruşturmada  suçun askeri bir suç olmadığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verildi. Dosya Diyarbakır DGM Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi.

Kahraman Bilgiç, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul ve Teğmen Nihat Yiğiterhakkında Abdullah Canan’ı tasarlayarak öldürmek suçlamasıyla Diyarbakır DGM Savcılığında soruşturma açıldı. Yüksekova taburunda görev yapanKahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadesinde Abdullah Canan’ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile Bölük Komutanı Yüzbaşı Nihat Yiğiter tarafından silahla öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı.14 Nisan 1997 tarihinde  görevsizlik kararı veren Diyarbakır DGM dosyayı Hakkâri Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdi.

Albay Kamber Oğur, Yüksekova Savcılığına başvurarak “Şubat 1996’da tabur karargâhında Abdullah Canan isimli şahsı başı sarılı vaziyette revirde gördüm.” dedi.

Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddiaları yeterli ve inandırıcı bulunmadı. 12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar hakkında beraat kararı verildi. Yargıtay 1. Ceza Dairesi de bu kararı onadı.

Yerel mahkemenin “İddiaları araştırmaya isteği olmadığı ” kaydını düşen AİHM, “Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere, Abdullah Canan’ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır.” tespitinde bulundu. Türkiye’nin yaklaşımını şaşkınlık verici bularak oy birliğiyle mahkûmiyetine karar verdi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.