'AKP'nin politikası geleceği tehdit ediyor'

'AKP'nin politikası geleceği tehdit ediyor'

Greenpeace üyeleri, yanlış politikaların enerji ve geleceği tehdit ettiği uyarısında bulundu.

MERSİN - Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Kampanyası Sorumlusu Cenk Levi ile Greenpeace Akdeniz İletişim Sorumlusu Gülçin Şahin, AKP'nin nükleer santrallere neden ihtiyaç duyduğunu, Ortadoğu Nükleer müzakerelerin ve kanun dışı hazırlanan ÇED raporları konusunda DİHA'nın sorularını yanıtladı.

* Akkuyu Nükleer Santrali Projesi ile ilgili ne tür aktiviteleriniz oldu, sonuç aldığınız toplumsal ya da hukuki bir gelişme var mı?

Gülçin Şahin: Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi ile ilgili Greenpeace'in mücadelesi, Greenpeace Türkiye'de var olduğu günden, yani 1990'lardan beri devam ediyor. Yerel gruplara destek verdiğimiz gibi, kendi faaliyetlerimize de devam ediyoruz. Geçtiğimiz yıl Fukuşima'nın ardından Taksim'de 9 gün süren nükleer karşıtı bir kamp yaptık. Pek çok sivil toplum kuruluşu ve siyasi de bu kampa destek verdi. Taksim'den geçen binlerce kişinin nükleere karşı bilincini artırdık bu kamp sayesinde. Ayrıca hükümete, çözümün mümkün olduğunu göstermek için Akkuyu'da bir camiye güneş panelleri kurarak, caminin enerjisini güneşten elde etmesini sağladık. Yalnızca 10 günde gerçekleştirdiğimiz proje ile camii iki yıldır enerjisini güneşten elde ediyor.

Ayrıca hukuki bir mücadeleye de devam ediyoruz. Akkuyu Nükleer Santrali için hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) dosyasına yasal olarak itirazımızı sunduk. Çünkü bu dosya, içerik itibari ile gerekli şartları karşılamıyor. Bakanlığın hazırladığı, ÇED dosyaları ile ilgili rehberdeki gerekleri bile yerine getirmiyor ve baştan savma hazırlanmış bir doküman. Düşünün, nükleerle ilgili en büyük sorunlardan biri olan atık sorunu ile ilgili tek bir kelime yok bu dosyada.

* Akkuyu'da nükleer santralin yayacağı radyasyondan en çok zarar görecek olan kimler?

Eğer nükleer santral kurulursa, bu hem Türkiye'nin enerji bağımlılığını artıracak hem de çevre ve insan sağlığı için geri dönüşü olmayan zararları olacak. Nükleer santraller herhangi bir kaza olmadığında bile çevreye radyasyon yayıyor. Bölgedeki tarım ve turizm bundan ciddi derecede etkilenecek. Nükleer santralin soğutulmasında günde ortalama 750 bin litre su kullanılır. Soğutma suları ya denizden ya da göllerden çekilir. İklim değişikliğinin en çarpıcı etkisi ise su ekosistemi üzerinde görülüyor. 750 bin litre su yüksek basınçlı pompalarla denizden çekilecek, bu da denizlerdeki canlı yaşamına büyük zarar verecek.

* Mersin'de insan hayatı ve doğaya büyük zarar verecek olan termik santrallerin şu an kaç tanesi devrede ve kaç tanesinin ÇED raporu hazırlanıyor, kaçak yapılan santral var mıdır?

Buğra Enerji A.Ş. tarafından planlanan ve dünyada bir tek Türkiye'de yetişen sığla ağaçlarına yakın kurulacak olan bir termik santral planı var. Gülnar İlçesi'ne yapılması planlanıyor. Bu santral için üretim lisansı başvurusu yapıldı. Kömürlü termik santraller dünyanın neresinde olursa olsun çok büyük tehlikeleri olan bir enerji üretim yöntemi. Öncelikle iklim değişikliğine neden olan en tehlikeli yakıt ve kömürlü termik santrallerin neden olduğu cıva kirliliği toprağa ve besin zincirine karışarak pek çok hastalığa neden oluyor. Ayrıca termik santraller deniz suyunu aşırı derecede ısıtarak canlılarının ve çevrenin zarar görmesine neden oluyor.

* Greenpeace'in önümüzdeki dönemde nükleer karşıtı eylemsellikleri devam edecek mi? Hasankeyf ve Munzur ile ilgili bir çalışmanız var mı?

Greenpeace Türkiye'de nükleer santral planları iptal edilene kadar bu konudaki kampanyasına devam edecek. Greenpeace'in Hasankeyf ve Munzur ile ilgili özel bir çalışması bulunmuyor, ancak HES'ler konusunda yerel halkların mücadelesini destekliyoruz. Greenpeace kampanya çalışmaları, özellikle petrol, kömür ve nükleer gibi kirli enerjilerin yayılmasını engelleme konusuna odaklanıyor. Bu konudaki duruşumuz, hidroelektrik konusundaki yerel halkların hak arayışını desteklemek ve ekolojik bütünlüğe zarar verecek etkinliklere karşı tavır almaktır. Aktif kampanya çalışmalarımız bugün Türkiye'de hiçbir ulusal çaplı sivil toplum kuruluşunun uzun süreli çalışma göstermediği petrol, kömür ve nükleer enerjilerin hayatımızı tehdit etmeden, durdurulması üzerine yoğunlaşıyor.

* AKP'nin HES ve termik santrali yapımına son zamanlarda hız vermesinin amacı sadece para-kar mıdır?

Cenk Levi: AKP Hükümeti, kendinden önceki hükümetlerin ekonomik politikalarını ve kısır döngülerinin esiri, çelişkilerle dolu politikaları bir adım daha ileri taşıyor. Geleceğe yönelik büyüme ve gelişme adına doğru ve gerçekçi projeksiyonlar yapılmaması, plansız, istikrarsız büyüme, yaşanan ekonomik ve siyasal krizlerin etkisinde, kısa dönemde günü kurtarma çabasıyla alınan kararların etkilerini enerji ve enerji yatırılmaları alanında gösterdi.

AKP Hükümeti, işsizliğe çözüm üretecek gerçekçi politikalar üretemediğinden, hızla artan nüfusu yani işsizliği temel tehdit ve istikrarsızlık sebebi olarak algılıyor. İşsizliği çözmek, sosyal adaleti ve refahı daha geniş kitlelere yaymak yerine insanı, ucuz iş gücü kaynağı olarak görmekte. Türkiye ağır sanayi yatırımlarını teşvik ediyor. Ağır sanayinin lokomotifi ise ucuz iş gücü ve enerji. Ucuz işgücüne sahip Türkiye, başta demir çelik, çimento gibi kirli endüstrileri kendine çekebilmek amacıyla, doğa ve kendi insanlarıyla dost olmaktan uzak enerji yatırımlarına yöneliyor.

* Özellikle Türkiye-Suriye arasında yaşanan gerginlik ile birlikte termik santrallerin hayata geçirilmesi için Başbakan talimat verdi. Sizce bu Ortadoğu'da yaşanan gerginlikle bağlantılı mıdır?

Sadece Suriye ile olan gerginlik değil, aynı zamanda İran'la yaşanan ve son günlerde 5+1 nükleer müzakerelerinin İstanbul'dan Şam veya Bağdat'a taşınmasına sebebiyet veren politik güvensizlik ortamı, AKP Hükümeti'nin dış politikada kendine belirlediği, komşularımızla sıfır sorun politikasının çöktüğüne işaret ediyor. Komşularımız bizleri dost ve kardeş bir ülke olmaktan çok, yabancı, soğuk ve kendi iç politikalarına müdahale eden bir ülke olarak algılıyor. Enerji konusunda neredeyse yüzde 80'in üzerinde dışa bağımlı olan Türkiye, enerji dar boğazının kapıda olduğunu ve çok kısa bir zamanda ekonomi ve istikrar üzerinde yaratacağı olumsuz etkilere önlemler bulma çabasında.

Ne yazıktır ki kısa döneme yönelik politikalar Türkiye'ye daha çok enerjiye bağımlı ve yabancı devletlerin iyi niyetine güvenen güçsüz bir devlet imajı veriyor. Dünyadaki en pahalı elektriği satın alan Türkiye, Rusya'dan ithal edilecek olan kömürlü termik santrallerle bağımlılığına bağımlılık ekleyecek. Halbuki Avrupa'da en büyük yenilenebilir enerji potansiyeline sahip Türkiye, bu potansiyeli elektrik üretimine tercüme etse, şu anki kurulu güçten iki kat daha fazla elektrik elde edebilir. Yanlış enerji politikaları geleceğimizi ve ekonomimizi tehdit ediyor. DİHA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.