15 yıldır kayıp

15 yıldır kayıp

Diyarbakır'da dört kez gözaltına alınan ve ailesine "kaybolursam ilk arayacağınız yer JİTEM olsun" diyen Mehmet Özdemir, 26 Aralık 1997'de silahlı ve telsizli kişilerce gün ortasında oturduğu kıraathanenin içinde beşinci kez gözaltına alındı.

A. VAHAP HARAN / MUSTAFA EMRAH SÜER-DİHA

DİYARBAKIR - Yıl 1997, devletin pek kabul etmediği, ancak hep var olan JİTEM örgütlemesi faal. JİTEM elemanları Diyarbakır'ın sokaklarında cirit atıyor, gözaltına aldıkları bazı yurttaşlardan bir daha haber alınamıyor. Tanıklar var, olayı soruşturan kimse yok adliye koridorlarında. Hukukçuların savcılarla görüşmesi "araştırıyoruz" ifadesiyle anlamsızlaşıyor. Tarih 26 Aralık 1997 günü.

Telsiz, uzun namlulu silahlar ve sivil giyimli birkaç JİTEM elemanının bulunduğu beyaz Toros, Urfa Kapı'da bir kıraathanenin önünde durdu. Silahlı iki kişi, girdikleri kıraathanede daha önce de 4 kez gözaltına alınan ve "bir daha seni alırsak, öldüreceğiz" diye tehdit edilen 44 yaşındaki Mehmet Özdemir'i gözaltına almak için oturduğu yerden kaldırdı.

Özdemir, onlarca kişinin arasında kıraathaneden çıkarıldı. Özdemir, araçtaki üçüncü kişiyi görünce kendisini gözaltına almak isteyenlere karşı direndi, ancak Özdemir, yerde sürüklenerek araca konuldu ve araç hızlı bir şekilde oradan uzaklaştı. Özdemir'in eşi Enzile Özdemir, birkaç gün sonra soluğu Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Savcılığı'nda alır. Yapılan başvuru üzerine Enzile Özdemir, eşinin Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nde gözaltında tutulduğuna dair savcıdan resmi belgeyi alarak adliyeden ayrılır. Birkaç gün bekleyen aile, Özdemir adliyeye çıkarılmayınca tekrar savcılığa başvurdu. Savcı bu kez Özdemir'in gözaltında olmadığı, "Emniyet Müdürlüğü'nce gözaltına alınmıştır" belgesini de yanlışlık sonucu verdiğini belirterek, resmi belgeyi geri istedi. Ailesine "kaybolursam ilk arayacağınız yer Saraykapı'daki JİTEM olsun" notunu bırakan Mehmet Özdemir'in gözaltına alındığına dair belge savcılık ve polis her ne kadar geri almak istediyse de bu mümkün olmadı. Hukukçular, insan hakları savunucuları ve Özdemir ailesi, gözaltı belgeli olmasına rağmen çaldıkları tüm kapılar yüzlerine kapatıldı. Bununla birlikte sayıları epey fazla olan kayıplara bir de gözaltında belgeli kayıp da eklendi. Özdemir ailesi, yıllar sonra Özdemir'e benzer birisinin gömüldüğü Diyarbakır-Silvan karayolu yakınlarındaki mezarı açmak için girişimlerde bulundu, ancak yapılan DNA testlerinden beklenen sonuç çıkmadı. İç hukukta bir sonuç alamayan Özdemir ailesi, davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşıdı. Başvuruyu inceleyen AİHM, Özdemir'le ilgili soruşturmanın etkin biçimde yapılmadığına ve bunun bir yaşam hakkı ihlali olduğuna hükmetti. Türkiye, karar gereği, 63 bin 500 bin euro tazminat ödemeye mahkum edildi. Özdemir ailesi, Diyarbakır İç Kale'de bulunan ve boşaltılan JİTEM üssünde restorasyon çalışmalarında tesadüfen geçen yıl ortaya çıkan insan kemikleri üzerine tekrar umutlandı. Ancak Adli Tıp Kurumu, yaptığı inceleme sonucunda kemiklerin yüz yıl öncesine ait olduğunu savundu. Mehmet Özdemir'in eşi Enzile Özdemir (57), 15 yıl içinde yaşadıklarını DİHA'ya anlattı.

'Emniyet Müdürlüğü'nce gözaltına alınmıştır'

Diyarbakır'ın Lice İlçesi'ne bağlı Çıralı (Haraki) Köyü'nden 1987'de göç ederek daha önce Sur ilçesine bağlı belde olan Kabe'ye (Bağıvar) yerleştiklerini anlatan Enzile Özdemir, eşi Mehmet Özdemir'in hayvan ticaretiyle uğraştığını ve geçimlerini de böyle sağladıklarını hatırlattı. İşini yaparken eşinin 1997 ve öncesinde 4 yıl içinde 4 kez gözaltına alındığını belirten anne Özdemir, ikinci gözaltıda eşinin 40 gün boyunca JİTEM'de tutulduğu ve gördüğü ağır işkenceler sonucu iki kaburgasının da kırıldığını kaydetti. Eşinin iki ay içinde ancak ayağa kalkabildiğini ifade eden anne Özdemir, eşinin 19 Aralık 1997 günü arkadaşıyla gözaltına alındığını ve aynı gün içinde serbest bırakıldığını hatırlattı. Anne Özdemir, 15 yıl önce bir Aralık günü eşinin nasıl gözaltında kaybettirildiğini şöyle anlatıyor: "26 Aralık Cuma günüydü. Mehmet, o gün her zamanki gibi sabah erken kalkıp Hayvan Pazarı'na gitti. Arkadaşının bize anlattığına göre, Mehmet camiye gidip namazını kıldıktan sonra her gün takıldığı kıraathaneye gidiyor. Arkadaşıyla birlikte bir süre Urfa Kapı'daki kıraathanede oturduktan sonra lokantaya yemek yemek için dışarı çıkıyor. Mehmet dışarıda kıraathanenin önüne park eden beyaz renkli (JİTEM elemanlarının sık sık kullandığı beyaz Toros) taksiyi görüyor ve arkadaşına bunun polis aracı olduğunu, kendisi için de gelmiş olabileceğini söylüyor. Arkadaşı da 'sen bir hafta önce gözaltına alınıp serbest bırakıldın, senin için gelmemişler' diyor. Mehmet ve arkadaşı yemek yedikten sonra tekrar kıraathaneye dönüyor. Bir süre sonra kahveye giren iki kişi eşimi yerinden kaldırıp götürüyor. Eşim gitmek istemeyince araçtan çıkan üçüncü kişi ile birlikte yerde sürükleyerek araca bindirip götürüyorlar. Aracın plakası da yokmuş. Bu haber bize akşam ulaştı. Ertesi günü İHD Diyarbakır Şubesi'ne giderek başvurdum. Sonra da 29 Aralık'ta Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcılığı'na dilekçe verdim. Savcılıkta bana, 'Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü'nce gözaltına alınmıştır' yazılı belge verdiler. O belgeyi de dönemin İHD Diyarbakır Şube Başkanı Osman Baydemir'e verdik. Beklemeye koyulduk, her gün 10-15 kişi DGM önünde sabahtan akşama kadar bekliyorduk" dedi.

Savcı: Yanlışlık oldu, belgenin orjinalini getirin

Eşinin gözaltına alınmasının üzerinden 12 gün geçtikten sonra tekrar İHD'ye başvurduklarını ifade eden anne Özdemir, Baydemir'le birlikte DGM savcısının yanına gittiklerini belirtti. Savcı, Mehmet Özdemir'in gözaltında olmadığını, belgeyi bir yanlışlık sonucu verdiğini belirtirken, bağırıp-çağırarak Baydemir'den belgenin orjinalini getirmesini istiyor. "14 gün sonra bize partiden (HADEP) bir telefon geldi. Mehmet'i gözaltında gören bir tanık gelmiş, acele gelmeniz gerekiyor" diye çağrıldıklarını belirten anne Özdemir, kendisi kent merkezinden uzak olduğu için yerine kardeşinin partiye gittiğini, ancak partideki yöneticilerin "Gazetecileri çağıralım, olayı gazetecilere de anlat" demesiyle alelacele kaçtığını söyledi. Arayışlarına rağmen tanığı bulamadıklarını kaydeden anne Özdemir, tanığın, "Mehmet Özdemir JİTEM'de gözaltında tutuluyor. Ben gözaltındayken gördüm onu. Oradaki görevlilerin Mehmet Özdemir'i getirin diye bağırdıklarını duydum. Hücre kapısının altında baktığımda, koridorda gördüğüm Mehmet Özdemir, gördüğü işkenceden dolayı ayakta duramıyordu, gelen giden görevlilerin onu tekmelediğine bizzat şahit oldum. 12 Ocak 1998'den sonra gözaltından çıktığım 16 Ocak'a kadar bir daha Mehmet Özdemir'i göremedim" dediğini hatırlattı. Eşinin bulunması için insan hakları dernekleri ve Diyarbakır DGM Savcılığı dahil İçişleri Bakanlığı, Meclis Başkanlığı, Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı'na yaptıkları başvurulardan bir sonuç alamadıklarını belirten anne Özdemir, iç hukuk yollarının tükenmesi üzerine davayı taşıdıkları AİHM'in Türkiye'yi mahkum ettiğini hatırlattı.

6 ay sonra doğan bebeğe babasının ismi verildi

Eşi gözaltında kaybettirildiği zaman 3 aylık hamile olduğunu ifade eden anne Özdemir, 6 ay sonra doğan bebeğe babasının ismini verdiklerini kaydetti. En büyüğü 13 yaşında 8 çocukla çok zor günler geçirdiklerini anlatan Özdemir, eşinin gözaltına alınması ardından askerlerin sık sık "Mehmet eve geldi mi?" şeklinde hem telefonla hem de eve gelerek rahatsız ettiklerini vurguladı. 4 yıl boyunca yokluk ve yoksulluk içinde çocuklarını büyüttüğünü kaydeden anne Özdemir, iki çocuğunun küçük yaşlarda inşaatlarda çalışmasıyla biraz nefes almaya başladıklarını belirtti. "Çocuklarım küçüktü, sık sık bana babalarını soruyorlardı. Ben de onlara 'polisler gözaltına aldı, bir gün eve gelecek' diyordum" diyen anne Özdemir, "Eşim 15 yıldır kayıp. En azından dua edecek iki mezar taşımız olmasını istiyoruz. Her hafta Cumartesi günü Koşuyolu Parkı'ndaki oturma eylemine katılarak, Mehmet'in akıbetini soruyoruz" dedi.

'Biz duyum almışız, Mehmet Özdemir eve gelmiş'

Mehmet Özdemir'in oğlu Cemal Özdemir ise, babasının 26 Aralık 1997 yılında gözaltına alındıktan sonra bir daha kendisinden haber alamadıklarını belirterek, "Olaydan sonra bazı kişiler gözaltından çıkmıştı. Birisi bize, 'Mehmet Özdemir'i Saray Kapı'daki JİTEM'in karargahında gözaltında gördüm' dedi. Bize söylenen tarihte benim babamın 15. günüydü. Biz Türkiye'deki tüm mercilere başvurduk. Ancak gözaltıdan sonra da devlet tarafından epeyce bir baskı altında tutulduk. Jandarma karakolundan askerler beldedeki evimize gelip, 'Biz duyum almışız, Mehmet Özdemir eve gelmiş' diyorlardı. Bize psikolojik baskı uyguluyorlardı. Türkiye'deki hukuki süreç 2004 yılına kadar devam etti. Türk mahkemeleri olayı inkar etti. Babam defalarca gözaltına alındığı için artık kendisi de kaybedileceğini biliyordu. En son annemle konuşurken, 'Beni gözaltına aldıklarında ilk gideceğiniz yer Saray Kapı'daki JİTEM Karargahı'dır' dedi. Çünkü daha önce defalarca orada gözaltına alınmıştı. Biz olayı AİHM'e taşıdık. AİHM'de yıllarca süren davanın sonucunda Türkiye yaşam hakkını ihlal ettiğinden dolayı mahkum edildi. Sonuçta bizim istediğimiz Türkiye'deki hukukun daha iyi işlemesiydi. Türkiye'nin hukuk sistemi ortada. Benim babam belgeleri ile ortada, gözaltına alındığına dair belgesi var, tanık ifadeleri var. Bugüne kadar gerekli soruşturmaların açılmaması, devletin hukuksuzluğunu ortaya koymaktadır" diye konuştu.

Yalçındağ: 30 yıl daha heba edilecek

Özdemir ailesinin avukatı Reyhan Yalçındağ ise, Mehmet Özdemir'in gözaltındayken kaybedilen diğer kişilerden farklı bir özgünlüğünün olduğunu belirterek, "İmzası ile kaydıyla kuyduyla resmi bir şekilde gözaltına alınıyor. Böyle bir şeyi var. Hukuk skandallarından, trajedilerinden bir başkası var. Savcılık gözaltında olduğunu söylüyor. Ancak daha sonra savcılık 'biz bunu size yanlışlıkla verdik deme' cesaretini gösteriyor. Zaten ortada bir hukuksuzluk vardı. Bundan dolayı da gidebilecek bir iç hukuk yolu yoktu. Geriye sadece AİHM kalıyordu. Bu yönlü bir başvuru oldu. Türkiye aleyhine bir mahkumiyet verildi. Ancak ailenin içindeki özlem hala bitmedi. Bir mezara ya da başka bir şeye sahip değiller hala" dedi. Kimin yaptığının belli olduğunu vurgulayan Yalçındağ, buna rağmen etkili bir soruşturmanın yapılmadığını, bunun nedenin de soruşturmayı yürütenlerin isteksizliğinin olduğunu kaydetti. Darbeye teşebbüsten veya Balyoz gibi yargılamalardan mahkum olanların bu coğrafyada yaptıklarından dolayı herhangi bir şeyin yapılmadığını vurgulayan Yalçındağ, "Bunlar bölgede suç işlediler. Gözaltında tecavüz, gözaltında öldürme gibi ancak iddianamelere bakın tek bir tanesinde Kürtlere ilişkin yaptıklarından dolayı yargılanmamışlar" ifadesini kullandı. Meselenin AİHM'de Türkiye'nin mahkum olması ile çözülebilecek bir mesele olmadığını kaydeden Yalçındağ, meselenin Türkiye'nin demokratikleşme sorunu olduğunu ve tesis edilmeyen bir adalet nedeni ile bir 30 yılı daha heba etmeyle karşı karşıya olduklarını belirtti. Mehmet Özdemir sürecinde bile faillerin yargılanması noktasında bir adım atılamıyorsa diğer faillerde bunun hiç yapılamayacağını kaydeden Yalçındağ, Kürtlerin ve muhaliflerin yargılanırken başka bir hukukun, eğer öldürülen ise bir başka hukukun işlediğini vurguladı. Mehmet Özdemir vakasında bir adaletten bahsedilemeyeceğini kaydeden Yalçındağ, başka bir konu olması halinde yetkililerin görevden alınacağını söyledi.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.